Arşın Sâyesinde

| Esra ALPTURAN

Bir koşturma içerisinde, nasıl geçtiğini anlamadığımız günler… Heyecan içinde, diğer zamanlara göre daha atılgan, daha istekli, davasına karşı daha samimi geçirilen yıllar… Ammarların, Zübeyrlerin, Talhaların, Mus’abların iman etme çağı… Resulullah’ın (sav) nimetlerden birer nimet saydığı, sıhhat ve boş vaktin kullanılmasına en uygun zaman: gençlik.

  
   Cahiliye karanlığı içerisinde birtakım genç, doğacak bir güneşi, içlerindeki ateşi selamete çevirecek serin bir suyu bekliyordu. Allah’ın nuru gecikmedi ve onlar 10’unda, 15’inde, 17’sinde iken bu nurdan nasibini aldı. Cahiliyenin zulmü hemen bitmese de vicdanlarının onlara yaptığı zulüm bitmiş; müşriklerin putları hemen kırılmasa da o gençlerin zihnindeki putlar İbrahimi bir baltayla yerle bir olmuştu artık. Allah vardı ve birdi. Hiçbir ortağı yoktu. Buna eminlerdi ve hiçbir şey onları durduramazdı artık. Çünkü gençlerdi! Damarlarında akan kanlar herkesinkinden daha hızlıydı. Eğer bu dava için can verilmesi gerekiyorsa verilecek, annelerini babalarını onlara bu yolu açan elçiye feda edeceklerdi. Kendilerine çok sevimli olan vatanlarından ayrılmaları gerekiyorsa ayrılacak, ensar kardeşleri onlara öz kardeşlerinden evla olacaktı.
 
  Peki bu gençlerin derdi neydi? En güzel giysileri, yemekleri, anne-babasını, öz kardeşini, doğup büyüdüğü vatanı; hayatının en güzel döneminde kim, niçin terk eder?

  Tüm bunların tek sebebi; onları doğru yola ileten, komşuya eziyet etmemeyi, doğru söylemeyi, iftira etmemeyi, gıybet yapmamayı, kibirlenmemeyi öğütleyen bir kitap ve o kitabı kendine tamamen ahlâk edinmiş bir Resul idi! O öyle bir elçiydi ki insanlığa üsve-i hasene olmuş, beraberindeki gençleri edep ve ilim ile yoğurmuştu. O gençler kendilerine örnek olacak kişiyi bulmuşlar, emin olmuşlar, getirdiği dine tamamen teslim olmuşlardı.

  Sahabe, İslam’ın gelişi ile birlikte arkadaşlıklarını Allah’ın rızasına uygun yerlere, kişilere tahsis etmişler ve cahiliyenin pisliklerinden peyderpey arınmışlardı. Artık tek bir dertleri vardı: Allah’ın rızası. Hepsinin derdi birdi ve onları birleştiren de buydu. Hazreti Ebubekir ve Talha bin Ubeydullah’ı (r.anhum) el-karîneyn (iki dost) olmuşlar; yapılan eziyetler ve verilen cefalar onları bulundukları yoldan alıkoymamıştı.
 
  Kendisine tâbi oldukları din, sahabenin arasındaki arkadaşlığı öylesine pekiştirmişti ki nesep kardeşliği bunun yanında hiç kalırdı. Birbirlerine yiyecek, giyecek, barınma konusunda yardımcı oluyorlar; iki taraf da birbirine nankörlük etmiyordu. Çünkü gerçek arkadaş, arkadaşı için her anlamda hayrı ister, dünyada ve ahirette ona faydası dokunur.

“Kişi sevdiği ile beraberdir” (Hadis-i Şerif)
Bu dünyada sevdiğimiz kişiler ne ise biz de oyuz. O körük çekiyorsa, biz çekmesek de onun pisliği bize bulaşır. O misk satıyorsa, biz satmasak da onun kokusundan biz de faydalanırız.

Allah (azze ve celle), ömrünü Allah yolunda geçiren gençlere bu dünyada vazgeçtikleri şeylerin katbekat daha üstün olanını; gözlerin kamaştığı, ayın tutulduğu, güneşin ve ayın birleştiği o sıkıntı gününde arşın sâyesinde gölgelenmeyi müjdelemiştir. Böyle bir müjdeyi duyan genç nasıl dursun!

“O gün bazı yüzler parlar. Rablerine bakarlar.” (Kıyamet, 22-23)

Bu müjdeyi duyan gencin bir derdi olmalıdır artık. Cemalullah var, bebeklerin saçlarının beyazladığı o günde selamet içinde gölgelenmek ve peşi sıra altından ırmaklar akan cennetler var…

“Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve resulüne itaat ederler.” (Tevbe, 71)

  Sahabenin yaşadığı hayatın reçetesi elimizdedir. Resulullah’ın (sav) ve onun dostlarının ahlakını ahlak edinip arkadaş çevremizi de bu şiâra göre ayarlamalıyız ki korktuklarımızdan emin, umduğumuza nail olalım.

  Tüm bunlar için bize Kur’an ve sünnet ne güzel bir rehberdir! İzzetli ve şerefli bir yaşam için Resulullah (sav) ve ashabı bize en güzel örnekler olmuşlardır. Onlar gençliğini de sonrasını da Allah için yaşamış, bize yolların en güzelini açmışlardır. Allah onlardan razı olsun, cennette bizi onlara komşu eylesin. Bizi kendisine lâyık bir kul, Resulüne (sav) lâyık bir ümmet eylesin. Allahumme amin…


Sâye kelimesini Farsçadaki anlamı ile kullanıldı. (gölge)

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön