Gençler! İslam’a Davet Yolunda Öne Çıkın

| Cihan MALAY

“Allah’ın nimetlerini saymaya kalkarsanız, sayamazsınız…” (Nahl, 18) buyuran Rabbimizin saymaktan âciz kalacağımız nimetlerinden biri de gençliktir.

Ömrün değerlendirildiği taktirde en bereketli dönemi, Allah’ın rızasına uygun amelleri işlemede yeterli güç ve kuvvetin çokça olduğu bir dönemdir gençlik. Gençliğin kıymeti bilinmesi gereken bir dönem olduğu hadiste şöyle buyurulmuştur: “Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganimet bil:İhtiyarlığından önce gençliğin…”[1]

Bir diğer hadis-i şerifte de bu dönemi nasıl geçirdiğinden kişinin sorgulanacağı haber verilmektedir: “Kıyamet gününde insanoğlu şu beş şeyden hesaba çekilmedikçe Rabbinin huzurundan bir yere kımıldayamaz: Ömrünü nerede ve nasıl geçirdiğinden, gençliğini nerede yıprattığından…”[2]

Kıyâmet günü her Müslümanın sorgulanacağı gençlik ile ilgili “gençliğini nerede ve nasıl geçirdiği” sorusuna güzel cevaplar hazırlamak gerekir.

Gençlik meselesi incelendiğinde karşımıza çıkan bir gerçek var ki o, insanların gençliğini iki şekilde değerlendirdiğidir:

1. Gençliği Allah’ın kuluna verdiği “gittiğinde bir daha gelmeyecek” bir nimet olarak gören, bu nimetin hakkını en güzel şekilde verme uğrunda çaba sarf eden kimse,

2. Gençliğin bir nimet olduğunun bile farkında olmayıp, “gittiğinde bir daha gelmeyeceği” hakikatini “onu istediği gibi özgürce kullanma” olarak algılayan zihniyete sahip kimse.”

            Bir Müslüman gencin ömrünün en kıymetli ve değerli zaman dilimini oluşturan gençliğini İslam’a davet ile geçirmesi, gençliğini Allah’ın razı olduğu şekilde değerlendirdiğini; gençliği “özgürlük çağı” olarak değerlendirip de “nefsinin kölesi” olarak geçirmesi ise bir gün elbet pişman olacağı ve bu pişmanlığının kendisine fayda vermeyeceği bir şekilde geçirdiğinin göstergesi olacaktır.

“Kıyamet günü, her insan, hayır olarak işlediği şeyi karşısında hazır bulacaktır; kötülük olarak işlediğini de… Ne var ki, kendisiyle o kötülük arasında çok uzak bir mesafe bulunmasını temenni edecektir.” (Al-i İmran, 30)

Genç, yaşayacağı bu hayatta yolunu, amacını belirleme gayretindedir. Hayat, bencil hevesleri tatmin etmekten mi ibarettir? Yoksa bunların ötesinde bir şey midir? Yine hayat, mal, materyal ve şöhret peşinde bir koşuşturmaca mıdır? Yoksa daha yüce bir ideal uğrunda bir mücadele midir? Kısaca genç, kendi içinde bu tür sorgulamaları yapar ve yolunu tayin etmeye çalışır.[3]

Gençlik, hedeflerin büyük ve heyecanın fazla olduğu bir dönemdir. Gençlik katkıda bulunma, fedakarlık yapma, etkilenme ve harekete geçme çağıdır.[4] Müslüman genç için bu dönem, kişinin hem ferdi hem de ümmete karşı bir takım sorumlulukları yerine getirmesi gerekli bir dönemdir. Ümmete karşı en temel vazifesi, insanları İslam’dan uzak bir halde gördüğü halde bu duruma sessiz kalmayıp, İslam’ın güzelliklerinden mahrum ya da bihaber kimselere İslam’ı duyurma yani davet vazifesidir.

Dünyada iyiler de var, kötüler de. İyi kimselerin vazifesi, kötü kimseleri kötülüklerinden alıkoymak ve onları da iyi kimselerin safına kazandırmak olmalıdır. Kötülüğün kökü ve kötü insanların sayısı hiçbir zaman sıfıra inmeyecekse de ancak iyi kimseler iyilerin sayısını artıracak şekilde bir gayret içerisinde bulunursa, iyilerin çoğaldığı bir dünyayı huzur kaplayacaktır. İyiliğin yolu İslam olup, iyiliği gösterenler de Müslümanlardan başka hiçbir kimse olmayacaktır.

İnsanlığın bugün dünden daha çok İslam’a muhtaç olduğu âşikardır ve bu muhtaçlığın şiddeti de günden güne artmaktadır. İnsanlık, İslam davetine verdikleri olumlu ya da olumsuz karşılığa göre de mutlu ya da mutsuz, huzurlu veya huzursuz olacaktır.

Gençler! Ümmetin sizin üzerinizdeki hakkı artmış bulunmaktadır. Bundan dolayı uzun uzun düşünmeniz, çok çalışmanız, konumunuzu belirlemeniz, insanları kurtarmak için ilerlemeniz ve şu içinde bulunduğunuz gençlik nimetinden dolayı ümmetin üzerinizde bulunan hakkını tam bir şekilde ödemeniz gerekir.[5]

            Müslüman genç davetçi, sen nasıl “Yeryüzünde bir tek insan İslam’dan habersiz kalmasın” uğraşında ve isteğinde isen, “İnsanlar İslam’dan bihaber yaşasın. Yeryüzünde bir tek Müslüman kalmasın. O da olmazsa, Müslümanlar İslam’dan uzak yaşasın.” diyen ve bu uğurda malını, zamanını ve verebileceği her şeyini veren/vermeye hazır kalabalık bir topluluğun olduğunu unutma! Onların gösterdiği azim ve gayretten daha fazlasını göstermelisin. Bu yolda davetçi kardeşlerinle gücünü birleştirmelisin. “Bir ben davet yaparsam ne olur? Ben ne yapabilirim ki?” gibi yanlış düşünceleri terk et. Davet ile sen kazanırsın, davet sensiz de devam eder bil! “Ben bu yola koyuldum, ben feda olayım da binler kurtulsun” derdini yüreğinin derinliklerinde hissetmelisin.

Davet, bir Müslüman için en önemli hayır kapılarından biridir. Bir Müslümana düşen temel vazife “…Hayırda yarışın…” (Bakara, 148) ayeti gereğince ömründe sığdırabileceği kadar hayırları çoğaltmasıdır. Müslüman, davet ile hem kendisi büyük bir hayrı gerçekleştirir hem de hayır yolundan mahrum kimselere hayır yollarını gösterir.

Maalesef çoğu gencimiz büyük bir hırs ve tutku ile dünyaya yönelmekte, şehevî arzu ve istekler peşinde koşmaktadır. Bu gençlerin elinden tutup onları Rableriyle tanıştırıp onlara ahiret bilincini vererek ibadet neşvesi içerisinde yetişmelerine yardımcı olmalıyız.[6]

İnsanoğlunun Rabbimiz tarafından belirtildiği gibi düşmanı olan şeytan, kişinin gençliğini davet ile geçirmemesi yolunda kişiye “Daha gençsin, gençliğini yaşa”, “Başkaları varken bu sana mı kaldı?” ve daha nice vesveseler vererek onu yolundan çevirmeye çalışır/çalışacaktır.

            İnsanların İslam’a uzak bir yaşantı içerisinde yaşaması, Müslüman genci üzer ve bu durumun düzelmesi için de Müslüman genç, İslam’a davetin muhakkak gerekliliğini bilir. Gençliği Allah’a vermenin getireceği zorlukların ardından ebedi bir cennet yaşantısının kendisini beklediğini bilir.

Gerçek başarıyı mı arıyorsun? Allah’ın razı olduğu kimselerden olmalısın. Allah’ın razı olduğu kimselerden olmanın yollarından biri de gençliğini İslam’a davet yolunda geçirmendir.

            Herkesi bir gün bulacak ve hiç kimsenin kendisinden kaçamayacağı ölüm gerçeği var. İnsanlar yaşar ve ölür. Nice kimseler yaşarken ölüler gibi dünyada hayır namına hiçbir iz bırakmadan bu dünyadan ayrılır gider. Bir gün muhakkak öleceğini ve bu ölümden sonra tekrar hayırlı amel işleme fırsatı olmadığını bilen ve bunun içinde hem kendisi hayırlı amel işleyen hem de hayırlı amelleri işlemekten mahrum ve bunun farkında olmayanların farkına varması için bu uğurda gayretli kimseler de var.

Tercih senin. Ebedi bir hayat ve bu hayatta elde edeceğin Allah’ın rızası ve nimetleri mi yoksa “nefsinin ve özgürlüğünün esiri” bir hayat ile kişiye asla fayda vermeyecek ebedi bir pişmanlık mı?

Hafsa binti Sirin hep şu tavsiyede bulunurdu: “Ey gençler topluluğu! Henüz genç iken bedenlerinizden yararlanın! Zira ben çalışmayı ancak gençlikte görüyorum.”[7]

Genç davetçi kardeşim!

Bu yolda emin adımlarla yürü! Rabbin seninledir, sana şeytanı karşı gereken güç ve kuvveti verecektir. “La havle ve la kuvvete illa billah (Güç ve kuvvet, sadece yüce ve büyük olan Allah Teâlâ’nın yardımıyladır.)” de, davet yolunda pes etme.


[1] Buhârî, “Rikak”, 3; Tirmizî, “Zühd”, 25; Hâkim, Müstedrek, IV, 341.

[2] Tirmizî, “Sıfatu’l-kıyâme”, 1.

[3] H. İbrahim Karslı, Vahyin Aydınlığında Yürümek, DİB Yayınları.s.317-321.

[4] Mecdi el-Hilali, Müslüman Gencin Sorumlulukları, Beka Yayınları, Temmuz 2012, s.9-10.

[5] Hasan el-Bennâ, Seçme Risaleler, Nida Yayınları, 4. Baskı, Kasım 2016, s.76..

[6] H. Mehmet Soysaldı, Geleceğimizin Teminatı Olan Gençlerimizi Tehdit Eden Zararlı Alışkanlıklar, I. Şanlıurfa Uluslararası Mevlid-i Nebî Sempozyumu, Şanlıurfa 2018, s.22-23.

[7] İbnu’l-Cevzi, Sıfatü’s-Safve, 4/21

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön