Kaçırdığımız Trenin Son Vagonu : Teknoloji

| Mehmet İNCEALAN

Geçtiğimiz son elli yılda teknoloji ve bilim, insanlığı hiç olmadığı kadar değiştirdi. Binlerce yeni buluş, teori, kanun ve bilimsel alan ortaya çıktı. 21. Yüzyılda yaşayan müslümanlar olarak bu değişimin ve gelişmenin başrolleri değil izleyicisi ya da daha iyimser bir ifadeyle figüranı olduk. 16. Yüzyılın sonlarına kadar İslam aleminin nerdeyse tüm alanlarda batı ve Hristiyan toplumundan ileride olduğu su götürmez bir gerçek. Halifelik makamında olan Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme dönemine girmesi, batılı ülkelerin sömürge faaliyetleri, Fransız devrimi ve rönesans, İslam aleminin de duraklamasına hatta gerilemesine neden olacaktı. Ne yazık ki aradan geçen yüzyıllar boyunca da bu gidişi durdurmak mümkün olmadı.

Şu an Batı, İslam dünyasından aldığı fenni ilimlerin üzerine inşa ettiği uygarlığını geliştirmeye devam ediyor. Dünya siyasetine, ekonomisine ve yönetimine yön vermekle kalmayıp müslümanların yaşadıkları coğrafyaların geleceği konusunda söz sahibi oluyorlar. Başa gelen kukla yönetimler ve batılı güçlerin emri altındaki liderler de bu gidişatın önemli birer unsuru olmaya devam etmekte.

Batı bu gücünü büyük ölçüde sanayi devrimiyle, hız kazanan teknoloji ve bilimi desteklemekle kazandı. Müslüman ülkeler ise bu gelişmeleri nispeten geriden takip ediyor. Üretim konusunda çok geride olduğumuz bu alanda tüketim konusunda ise zirvelerdeyiz. Özellikler arap ülkelerinde teknoloji ve bilim ithal ediliyor. Müslümanlar olarak üretmekten çok kullanıcıyız. Araba üretmek, bilgisayar çağına öncülük etmek, yeni gelişen teknolojik trendleri takip etmek gibi hedeflerden maalesef çok uzağız.

Artık bu gidişe bir dur demenin vakti çoktan geldi ve geçiyor bile. Geldiğimiz noktada artık bireysel çabalarla çok kaliteli eğitim alıp, son derece donanımlı ve üretken birer müslüman olmak mümkün. Batının bir zamanlar yaptığı gibi artık biz de onların altyapı ve geliştirdikleri sistemlerden faydalanıp onlara karşı bir cephe alabiliriz.

Peki hangi alanlarda kendimizi geliştirebiliriz?

Gelecekte hakim olmadığımız için bu gün yaptığımız gibi dizimizi döveceğimiz bir çok alan bulunuyor. Ancak bu yazıda gerekliliğinin son derece elzem olduğunu düşündüğüm Bilgisayar Bilimleri üzerinde duracağız.

Elli sene öncesinde hayatımızda olmayan bu makineler gelişme ve ilerlemeyi baş döndürücü hızlara çıkardı. Hatta öyle bir konuma geldik ki artık yeni bir savaş alanı olan “siber savaş” kavramını literatürümüze dahil ettik. Bu yeni açılan cephede yine küresel güçler kozlarını paylaşırlarken biz müslümanlar daha çok hedef ve kurban konumundayız maalesef.

                İslam alemini kendilerine düşman olarak bellemiş olan küresel güçler ve yardakçıları bu teknolojileri üzerimizde kullanmaktan geri durmuyorlar. Bugün her birimizin elinde bulunan akıllı telefonlarımız gerektiğinde bize doğrultulmuş birer namlu vazifesi görebiliyor. Bildiğiniz üzere akıllı telefonları imal eden ülkelerin hiçbiri müslüman değil. Hatta çoğu bu tağuti düzeni inşa eden ülkeler.

Günümüzde kullanılan markalar ve ülkeleri sıralayacak olursak;

  • Xiaomi (Çin)
  • Huawei (Çin)
  • Apple (ABD)
  • Google (ABD)
  • SONY (Japonya)
  • One Plus (ABD)
  • Samsung (Güney Kore)

Elinizde bulunan cihaz muhtemelen yukarıda listelenen markalardan biridir. Şirketler telefonları üretirken aynı zamanda onları kullanabilmemizi sağlayan işletim sistemlerini de üretirler. Diğer yandan bireysel ve kurumsal milyonlarca uygulama da üçüncü kişiler tarafından geliştirilip bu ekosisteme dahil edilir.

Kullandığınız telefonda bulunan kaç uygulama müslümanlar tarafından yapıldı?

Bu işletim sistemlerini ve cihazları geliştirenler çoğunlukla bugün İslam coğrafyasına kan kusturan ülkeler değil mi? İslam düşmanı olarak isimlendirdiğimiz bu şirketlerin ellerindeki fırsatları tahayyül edebiliyor musunuz?

Özel hayatımızın her alanında olan, banyoda, yatak odasında, işte, dışarıda ve her yerde bizimle olan bu cihazlar her anımıza şahit değiller mi? En son telefonunuzdan ne zaman uzak kaldınız? Ne kadar uzak kaldınız?

Yukarıda bir cümlede bu teknolojik ürünlerin gerektiği zaman bize doğrulmuş bir namlu haline gelebileceğinden söz etmiştim. Bu son derecede ürkütücü ama bu namluları hayatımızdan tamamen de çıkaramayız. Zaten yazının konusu bu değil asıl sorumuz şu ; Peki tetiğe biz geçebilir miyiz? Neticede bu cihazları sadece müslümanlar kullanmıyor öyle değil mi?

Bunu başarıyla yapan ve adeta en güçlü silah haline getiren bir ülke var. İsrail.

Şimdi size İsrail’ in bunu nasıl yaptığını anlatacağım.

2010 yılında İsrail’ de daha önce İsrail İstihbarat Teşkilatı AMAN’ da görev yapmış Niv Carmi, Shalev Hulio ve Omri Lavie adlı üç İsrailli mühendis tarafından NSO Group Technologies adında bir şirket kuruldu. Bu şirket kısa sürede dünyanın dört bir yanında ofisler kurup 700’den fazla kişiyi istihdam etti. Ekipteki her bir kişi İsrail İstihbarat Teşkilatında ve bu müdürlüğün en ünlü birimi olan Birim 8200 da görev almıştı. Bu birime girmek çok zor ve sadece en iyiler seçiliyordu. Bu birimde en gelişmiş istihbarat teknolojileri ve silahların üretimi yöntemleri öğretiliyordu.

NSO ve Pegasus

Kuruluşunun üzerinden çok uzun süre geçmemesine rağmen kısa sürede ilk ürünleri olan Pegasus isimli programının yapımını tamamladılar. Pegasus hedef cihazlara yüklendiği zaman cihazların tüm verilerine ve aktivitelerine erişim sağlayabiliyordu. Bu program hedef cihazdaki her türlü veriyi çalabiliyor, mikrofon ve kamerayı kontrol edebiliyor, mesajları okuyabiliyor, internet trafiğini izleyebiliyor ve hatta GPS verilerini kullanarak konum tespiti yapabiliyordu.

Bu kötü niyetli uygulamanın daha kötü yanı ise bulaşma şekliydi. Pegasus bir cihaza içinde zararlı linkin bulunduğu SMS mesajı göndererek cihaza bulaşıyor ardından telefona erişim elde edince de kullanıcı fark etmeden bu mesajı silebiliyordu. Bundan sonra kurbanın tüm yaşamı izlenebiliyor ve tüm verileri toplanabiliyordu.

Bu program siber teknoloji alanında bir devrim niteliği taşıyor ve dünyanın en tehlikeli silahlarından biri haline geliyordu.

NSO, her ne kadar Pegasus’un sadece yasal ve etik kullanımlar için tasarlandığını ve sadece terörle mücadele gibi amaçlar için kullanılacağını iddia etse de pek öyle olmadı. Pegasus İsrail hükümetinin en büyük silahı ve artık bir gelir kaynağıydı. Bu program o kadar güçlüydü ki dünyadaki devletlerin politikalarını dahi değiştirdi.

NSO elindeki bu fırsatı kullanmak için batılı ülkelerde müşteri arayışına çıktı. Ancak bir çok ülke yabancı istihbarat ürünleri almak konusunda ketumdu. NSO her ne kadar özel bir şirket olsa da yönetiminde İsrail’in üst düzeylerde çalışmış istihbarat çalışanları vardı. Müşteriler bu yazılımın içinde hedef ülkenin istihbarat servisini ele geçirebilecek bir başka yazılım olmasından korkuyorlardı.

Bu korkuları bastırmak için NSO bir dizi kural yayınladı.

Pegasus sadece hükümetlere satılacak kişi ve şirketlere satılmayacaktı. Hükümetlerin seçim konusunda çok hassas olunacak ve her satış İsrail Savunma İhracatı Denetim Dairesi (DECA) ile işbirliği yapılacaktı. Bu politika ile NSO müşterilerine kavuşuyordu.

Yukarıda bu silahın devlet politikalarını değiştirdiğini dile getirmiştim. Şimdi birkaç örnek verelim;

Uyuşturucu kartelleri ile başı dertte olan Meksika bu çetelerin kullandığı mesajlaşma uygulaması BlackBerry programına sızma yollarını arıyordu. Bu NSO için çözümü çok basit bir problemdi. İlk başta Pegasus’un sınırlı erişimini Meksika ile paylaştılar ancak daha fazlasına ihtiyaç vardı. NSO’nun yöneticileri Meksika devlet başkanı ile bir görüşme yaptıktan sonra yapılan anlaşma sonucunda Pegasus’un tam yetkileri verildi ve artık bu mesajlar okunabiliyor ve operasyonlar yapılıyordu.

Bu anlaşmanın şartları bilinmese de sonuçlarını fark etmek zor değil. Birleşmiş Milletler konferanslarında İsrail’in aleyhine hayır oyu kullanan Meksika’nın oyları zamanla çekimser ardından ise evet şeklinde değişmişti.

Hatta 2012 yılında Meksika devlet başkanı seçilen Enrique Nieto 12 yıl sonra ilk defa devlet başkanlığı makamınca İsrail’e ziyaret gerçekleştirdi. Sonraki yıl ise Netenyahu Meksika’yı ziyaret etti. Bu görüşmelerin üzerinden çok zaman geçmeden Meksika artık Birleşmiş Milletler oturumlarında Filistin yanlısı kararlarda çekimser oy kullanacağını ilan etmişti.

Bu şekilde 138 ülke NSO’ nun Pegasus programını aldıktan sonra İsrail’in istediği kararlarda evet oyları kullanmaya başlamıştı.

Pegasus sadece suçlular üzerinde kullanılmıyordu. Citizen Lab, 2021 Aralık ayında Polonya muhalefetinden en az üç kişinin telefonunda Pegasus programının tespit edildiğini açıkladı.

Hindistan’ da Hindu milliyetçiliği sayesinde başa gelen Narenda Modi İsrail’i ziyaret eden ilk Hintli başkan oldu. On yıllar boyunca “Filistin Davasına Bağlılık “ politikasını sürdürürken 2 milyar dolarlık silah anlaşmasından sonra BM’nin Ekonomik ve Sosyal Konseyi’nde ilk defa İsrail’i  destekledi. Ayrıca Filistin merkezli bir insan hakları örgütünün gözlemci statüsü oylamasına de ret oyu verdi. Bu yapılan 2 milyar dolarlık silah anlaşmasında elbette Pegasus yazılımı da vardı.

Bir başka NSO müşterisi olan Macaristan İsrail’in batıdaki en sadık müttefiki oldu. 2020 yılında İsrail’in Batı Şeria’daki ilhak kararlarına karşı çıkmayan birkaç ülkeden biriydi. Aynı yıl Avrupa Birliği’ nin aracı olduğu İsrail ile Hamas arasında ateşkes ve Filistin için insani yardım çağrısının karşısında durdu.

Pegasus sadece batıda dengeleri değiştirmekle kalmadı Ortadoğu da bir İsrail ittifakının da başlatmış oldu.

Mossad ajanlarının 2010 yılında Dubai’deki bir otelde üst düzey bir Hamas yetkilisini zehirleyerek infaz ettikten sonra Birleşik Arap Emirlikleri ile İsrail arasında ilişkiler gerilmiş ve Veliaht Prens tarafından tüm güvenlik bağları koparılmıştı. Tahmin ettiğiniz üzere İsrail Pegasus programını bir barış aracı olarak kullandı ve Birleşik Arap Emirlikleri de bunu kabul etti. Bu programı ülkedeki muhalif gazeteci, sanatçılar üzerinde kullanmaya başladı. Hükümeti sert eleştirmesi ile bilinen Ahmet Mansur bu program sayesinde bulunup öldürüldü.

İran’ nın düşmanı olarak bilinen iki devlet yakınlaşmıştı artık. BAE ve İsrail. Çok geçmeden üçüncü bir ülke daha bu ittifaka yaklaşacaktı. Suudi Arabistan.

2018 yılında Türkiye’ de işlenen Cemal Kaşıkçı cinayeti de yine bu ilişkiler sayesindeydi. Kısa süreli kullanım vererek Suudilerin ağzına bal çalan NSO bu cinayetin ardından Pegasus lisansını iptal etti ve programın bakım onarımını yapmayı reddetti. Bir süre sonra program çöktü ve Suudiler lisans yenilenmesini talep etti.

İsrail bu sefer Suudi hava sahasının Basra Körfezi’nde uçuş yapma izni istemişti. Taraflar anlaştı Pegasus lisansı yenilendi ve Suudi havası da İsrail’ e açılmış oldu.

Pegasus işte dengeleri bu şekilde değiştirmiş ve değiştirmeye de devam ediyordu.

Hemen hemen hepimizde yeri gelince silaha dönebilecek telefonlar var demiştik. Elimizden düşürmediğimiz bu cihazlarımız hiç güvenli değil. Hükümetler yeterli para ve taviz verdikten sonra bu silahı satın alıp dilediği gibi kullanabilir. Tabi hükümetler dilediğini terörist olarak da görüp bu kullanımı meşru sayabilir.  

Çoğunun bu gelişmelerden dahi habersiz olduğu müslümanlar yine izleyici konumunda. Takdir edersiniz ki İslam dinine hizmet eden bir ülke olsa dahi İsrail bu silahı satmayacaktır hatta düşmanlarına satış yapıp hedef haline getirecektir.

Örneğin yakın zamanda İsrail’in Kudüs ‘ü başkent ilan ettiğini biliyoruz. Henüz çoğu ülke tarafından da tanınmış olmasa da zamanla tanınacaktır. Bir X ülkesi düşünelim ve halkının yarısı İsrail diğer yarısı da Filistin’i destekliyor olsun. Bu ülkenin meclisinde bir yetkili “ Kudüs İsrail’in başkentidir. “ şeklinde bir önerge versin. Yapılan oylamalarda oy kullanacak olan milletvekili ya da senatörlerin kararlarını bu program ile değiştirmek çok kolaydır. Sadece telefona sızıp özel hayat ile ilgili bilgi toplayıp ve şantaj yapmak yeterlidir.

Örnekleri çoğaltmak mümkün.

Müslümanlar olarak bu alanda çok gerideyiz. Özellikle gençlerimizin büyük hedefleri yok. Sosyal medya bataklığında bocalayıp duruyor boş vaktimizi öldürüyoruz. Vizyonsuzluk olarak da düşünebiliriz.

Eğitimin ve bilgi edinmenin son derece kolaylaştığı bir dönemdeyiz. Gençlerimizi ve çocuklarımızı ilmi alanlarda olduğu kadar teknolojik alanlara da yönlendirmeli ve bu imkanları sağlamak için çaba göstermeliyiz.

Medreseler kuruyoruz, okullar açıyoruz ve onlarca dernek açıyoruz ama bu kurumların hiçbirinde bu alanlarda eğitim alıp verebilen bir zümre yok. Çoğu kurumda bilgisayar dahi yok. Oysa en çok eksikliğini yaşadığımız alanlar bunlar. İçimizde basit bir afiş dahi tasarlayabilen insan sayısı çok az. Sosyal medya yönetimi, içerik üretme ya da medya kullanımına bağlı diğer tüm alanlarda yetersiziz.

Oysa çok maliyetli değil bunu yapmak. Bir kurumda on yaşın üzerinde olan beş çocuğa bilgisayar ekipmanı sağlayıp dijital bir kurs almak yeterli. Çok değil birkaç sene sonra hem kendi rızıklarını temin edebilecekleri bir mesleği hem de Allah’ın dinine hizmet edebilecekleri bir altın bilezikleri olacak. Belki Pegasus gibi bir yazılım yapamayacaklar ama en azından kendi kitap uygulamalarımızı, ezan programlarımızı, sosyal mecralarımızı ve web sitelerimizi kurabiliriz. Pegasus gibi programlara karşı cemaatimizi ailemizi ve kendimizi koruyabilir ve etrafımızdakileri bilinçlendirebiliriz.

Her tıklamamızdan bilgilerimiz alıp işleyen ardından kim parasını verirse satan Whatsapp, Facebook ve diğer uygulamalara muhtaç olmayız. Mahremiyetimizden taviz vermek zorunda kalmayız.

Daha iki sene önce kurulan Afganistan İslam Emirliği’nin devlet altyapısını kurmak için yeterli mühendisi yok. Siber alanda güvenliği sağlayacak yetişmiş personelleri yok. Gerektiğinde düşman ülkelere siber istihbarat için ya da baskı için saldırılar yapacak ekipleri yok. Bugün hilafet devleti kurulsa dahi bu alanlarda görev alabilecek kimse yok. Bu yoklar ile çok ilerleyemeyiz.

Bir an önce bu alanlara da yönelmeli ve bize doğrultulabilecek silahların tetiğine kendimiz geçmeliyiz. Cemaat olarak mümkün olmasa da kişisel olarak çabalamalı ve elimizden geleni yapmalıyız.

Artık üzerimize gelen tanklara taş atmaktan fazlasını yapmalıyız.

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön